1. ROMANIN KONUSU:
Roman, San-Taş Vadisi’nde etrafındaki beş-altı
insanla yaşamak zorunda olan, dedesinden başka seveni olmayan, gerçek
hayatında mutsuz olan fakat hayal dünyasında mutlu olmaya çalışan bir
çocuğun psikolojisini konu almakyadır.
2. ROMANIN ÖZETİ:
İnterneti daha hızlı dolaşın. Google Araç Çubuğuyla birlikte Firefox’u da alın
Çocuk San-Yaş Vadisi’nde dedesi, üvey ninesi,
Orozkul, Bekey hala, Seydahmet, Gülcemal ve köpeği Beltek ile berabar
yaşamaktadır. Vadide sadece üç ev vardır. İlk evde dedesi ve üvey
ninesi ile çocuk;ikincide Mümin dedenin büyük kızı Bekey hala ile kocası
korucubaşı Orozkul; üçüncüde ise tembel işçi Seydahmet ile karısı
Gülcemal ve küçük kızları yaşamaktadırlar.Çocuk bu küçük dünyada mutlu
olmaya çalışmaktadır. Hiç arkadaşı yoktur ve okula henüz başlamamıştır.
En büyük zevkleri dedesinin kendisine dere kıyısında yaptığı gölette
yüzmek; “Deve, Kurt, Eyer ve Tank” isimlerini verdiği kayalarıyla
konuşmak; dedesinden masal dinlemek ve dağa çıkıp dedesinin dürbünüyle
kasabaya, Isık Göl’e ve San-Taş Vadisi’ne daha yakından bakmaktır. Her
akşam eline dürbününü alıp, dağ başına çıkar ve Isık Göl’de ancak
beş-altı dakika görünüp kaybolan beyaz gemiye bakar.
Annesi ve babası onu çok küçük
yaşlarda terketmişlerdir. Annesi şehirde kendine yeni bir yaşam
kurmuştur. Çocuk babsının beyaz geminin kaptanı olduğuna, bir gün başı
insan başı olan bir balık olup beyaz gemiye kadar yüzeceğine ve
babasıyla konuşacağına inanmaktadır. Dedesi çok iyi kalpli,
çalışkan,köse bir insandır. Çevresindekiler ona Kıvrak Mümin lakabını
takmışlardır. Damadı Orozkul’un yanında çalışır ve onun emirlerini
yerine getirir. Orozkul şişman, koca kafalı içki içmeyi çok seven, çabuk
sinirlenen bir korucubaşıdır. Mümin’in kızı ve Orozkul’un karısı olan
Bekey kısır bir kadındır. Orozkul bunu Bekey’in suçu olarak bilir ve her
akşam içip onu döver. Orozkul arada bir arkadaşlarıyla içmeye gider ve
sarhoş olunca yanındakilere birer tomruk sözü verir. Tomruğu kesip
dağdan indirme, çayın karşısına geçirme ve kamyona yükleme zamanı
gelince de verdiği söze pişman olur ama iş işten geçmiştir. Arada bir
vadiye şehirden “Maşin Mağaza” denilen içi ıvır zıvır dolu bir araba
gelir. Bir gün yine Maşin Mağaza geldiğinde dedesi çocuğa bir okul
çantası alır. Ertesi yıl çocuk okula başlar. Çocuk dedesinden masal
dinlemeye bayılır. Her akşam artık ezberlediği “Boynuzlu Maral Ana”
masalını dinler . Dedesine göre hepsi Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan
gelmektedirler. Çocuk da buna inanmaktadır. Masala göre maral ana
San-Taş Vadisi’ni terketmiştir ama onları sürekli korumaktadır. Mümin
çocuğu her gün atıyla okula göyürüp getirmektedir. Okul çok uzaktadır
ama hiç geç kalmamıştır.
Çocuk bir gün yol kenarındaki kayalarıyla oynarken
San-Taş yakınlarından kuru ot almaya gelen beş-altı kamyonluk bir konvoy
görmüştür. Çocuk en öndeki kamyonun peşine takılıp koşmaya başlar.
Çocuğu gören şoför durur ve çocukla biraz konuşur. Şoför genç ve
yakışıklı biridir. Adı Kulubeg’dir. Çocuğa dedesini tanıdığını,
kendisinin de Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan geldiğini söyler ve
ayrılır.
Ertesi gün Mümin dede ile Orozkul yine dağdan bir
ağaç indirirler. Bu sırada uzun zamandan beri ormanda görülmeyen
maralları görürler fakat işleri olduğundan onlarla ilgilenemezler. Akşam
olmuştur. Dede, Orozkul’a söyleyip çocuğu okuldan almaya gitmek ister
fakat Orozkul ağacı indirmeleri gerektiğini söyleyip izin vermez.
Tomruğu çaydan geçirirlerken tomruk çayda kayalara takılır. Çıkarmak
için çok uğraşırlar ama çıkaramazlar. Dede vaktin çok ilerlediğini
farkeder, daha fazla dayanamaz ve daha önce hiç yapmadığı bir şey yapıp
Orozkul’dan izin almadan çocuğu almaya gider. Çocuk akşama kadar okulun
kapısında dedesini beklemiş ve ağlamaktan gözleri şişmiştir. Dede yolda
çocukla öğretmenine rastlar. Çocuğu öğretmeni eve getirmektedir. Dede
öğretmenden özür dileyip çocuğu alır ve yola koyulurlar. Çocuk dedesine
küsmüştür. Hiç konuşmamaktadır. Dede çocuğun gönlünü almak için Boynuzlu
Maral Ana’yı gördüğünü söyler. Çocuk bu habere çok sevinir. Dedesine
ormana gitmek için yalvarır fakat akşam olduğu için eve dönerler. Eve
geldiklerinde Orozkul’u sabahki olaydan dolayı çok sinirlenmiş bulurlar.
Orozkul o gün Bekey halayı yine dövmüştür. Çocuk evin bu durumuna çok
üzülür ve yatmaya gider.
O gece müthiş bir dipi çıkar. Gece
yarısı Kulubeg ve arkadaşları yolda kaldıkları için Mümin dedenin evine
sığınırlar. Kulubeg ve arkadaşlarının gelmesiyle evdeki hava biraz
yumuşar. Sabah kamyoncular evden ayrılırlar. Aynı gün Orozkul’un tomruk
sözü verdiği arkadaşı tomruğu almak için gelir. Adı Koketay’dır. İri
yapılı, esmer biridir. Tomruk ise hala önceki gün bıraktılları yerde
çayın içinde beklemektedir. Tomruğu almak için Orozkul, Koketay ve
Seydahmet yola koyulurlar. Dede de Orozkul’un kendini affedeceği
düşüncesiyle peşlerine takılır. Orozkul kıyıda emirler yağdırırken Mümin
dede, Seydahmet ve Koketay tomruğu çıkarmaya çalışmaktadırlar. O sırada
çayın karşısında birkaç tane maral görürler ama işlerini
bırakamayacaklarından marallarla ilgilenemezler. Biraz uğraştıktan sonra
tomruğu çıkarıp kamyona yüklerler.
Çocuk o gün hastadır ve önceki gün
akşamdan beri evde yatmaktadır. Akşam üzeri kahkaha sesleriyle uyanır ve
bahçeye çıkar . Herkes neşe içindedir ve hepsi de sarhoştur. Dede ise
et dolu bir kazanın yanına çökmüş sessizce kazanın altındaki ateşle
oynamaktadır. Çocuk hemen dedesinin yanına gider. Ona seslenir fakat
dede duymaz. Birkaç defa daha seslenir fakat dede hiç cevap vermez.
Çocuk kötü birşeyler olduğu hissine kapılır. Az ilerde Bekey’i,
Seydahmet’i,Gülcemal’i ve Koketay’ı görür. Hepsi de yiyip içmekte ve
eğlenmektedirler. Çocuk önce neler olduğunu anlamaz. Avlunun dışında
henüz kanı kurumamış geyik derisini, bağırsak eşeleyen Beltek’i ve
elindeki baltayla Maral Ana’nın boynuzlarını kırmaya çalışan Orozkul’u
görünce neler olduğunu tahmin eder. Çocuk bu korkunç manzara karşısında
dayanamayıp içeri kaçar ve yorganın altına girip ağlamaya başlar. Bu
arada Kulubeg’in gelip onu kurtaracağını ve Orozkul’a haddini
bildireceğini hayal etmektedir. Az sonra sofra içeri kurulur. Çocuk
hayalinden yine kahkahalarla uyanır. O sırada Seydahmet olanları
anlatmaktadır. Çocuğun bir türlü anlam veremediği olaylar şöyle cereyan
etmiştir: Tomruğu çıkardıktan sonra Seydahmet ile Mümin dede ormana
çalışmaya giderler. Bu arada maralları yine görürler. Seydahmet onları
vurmak ister, dede ise buna karşı çıkar. Seydahmet dedeyi dinlemeyip
maralların peşine düşer. Dede de Seydahmet’in arkasından gider.
Seydahmet maralları vuracaktır ama sarhoş olduğu için nişan alamaz ve
tüfeği dedeye verip maralları vurması gerektiğini, vurmazlarsa
kaçıracaklarını ve Orozkul’un dedeyi affetmeyeceğini söyleyip dedeyi
kandırır. Dede ise maralları vurursa Orozkul’un onu affedeceğini ve
herşeyin düzeleceğini düşünerek marallardan birini istemeye istemeye
vurur.
Çocuk bunları duyunca çıldıracakmış
gibi olur ve dışarı kaçar.Dedesini yerde toz toprak içinde yatarken
bulur. Ona birkaç defa yine seslenir ama dede yine duymaz. Olanlara dede
kendi de inanamamaktadır. Çocuk dedesinden bir tepki alamayınca balık
adam olup babasına ulaşacağını düşünerek koşar ve kendini dereye atar.
Hızla akan su çocuğu alıp götürür fakat çocuk hiç bir zaman balık
olmayacaktır.
3. ROMANIN ANAFİKRİ :
İnsanları güçsüz ya da hoşgörülü oldukları için ezmeye çalışmamalı ve küçük çıkarlar uğrunda doğaya zarar vermemeliyiz.
4. ROMANDAKİ OLAYLARIN VE KİŞİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ :
a.OLYLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :
Romanda olaylar belli bir sıra dahilinde
anlatılmamış; atlamalar yapılmıştır. Buna rağmen okuyucu olaylar
arasında bağlantı kurmakta zorlanmamaktadır. Kitaptaki olaylar genelde
bir-iki kişi arasında yaşanmış küçük olaylardır.Olayların tasviri iyi
olduğu için okuyucu olayları kolayca hayal edebilmektedir.
b.KİŞİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ :
(1)MÜMİN DEDE : Çok iyi kalpli,
yardımsever,çalışkan bir insandır. 60-70 yaşlarında köse bir
ihtiyardır.Damadı Orozkul’un yanında çalışmaktadır. Vadideki üç evin
birinde ikinci karısı ve torunu ile yaşamaktadır.
(2)ÇOCUK : 5-6 yaşlarında, kısa boylu, kepçe
kulaklı, çirkin bir çocuktur.Hiç arkadaşı yoktur. Hayalperest ve
mutsuzdur. Doğayı çok sever.
(3)OROZKUL : Şişman, koca kafalı, içki içmeyi
çok seven, insanlardan ve doğadan nefret eden, sinirli,umursamaz
biridir. Korucubaşıdır fakat ormana en çok o zarar vermektedir.
(4)BEKEY : Orozkul’un karısı ve Mümin’in kızıdır.Kısırdır,sabırlı ve hoşgörülü bir kadındır.
(5)SEYDAHMET : Uzun boylu, çirkin
biridir.Tembeldir. Orozkul’un ve dedenin yanında çalışmaktadır. Bir
karısı ve bir kızı vardır.
(6)GÜLCEMAL : Seydahmet’in karısıdır.
Günlerini genelde çocuğun ninesine ve Bekey’e yardım etmekle ve kızına
bakmakla geçirir.
(7)KULUBEG : Genç , yakışıklı ve güçlü bir
şofördür.Mümin dede ve çocuk gibi boynuzlu maral ananın soyundan
geldiğine inanmaktadır.
(8)KOKETAY : Orozkul’un arkadaşıdır. İri yapılı ,esmer tenli bir adamdır.
Romanda ayrıca çocuğun annesi, babası,boynuzlu
maral ana, köpeği Beltek, kayaları “Eyer, Tank, Deve, Kurt”
karakterlerinden de bahsedilmektedir ama bu karakterler hakkında çok
fazla bilgi sunulmamıştır.
5. ROMAN HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER :
Kitabın başlığı ile içeriği arasında bence uyumsuzluk
var.beyaz gemiden kitapta çok fazla bahsedilmemekle birlikte olayların
beyaz gemi ile alakası yok denecek kadar az.Betimlemeler yetersiz ve
akıcılık kısıtlı.Buna rağmen okuyucu olaylar arasında bağlantı kurmakta
zorlanmıyor. Kişilerin fiziki özellikleri üzerinde çok az durulmasına
karşın; çocuğun psikolojisi iyi anlatılmış.
6. ROMAN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ :
Dünyanın yaşayan büyük edebiyatçılarından Kırgız, Türk romancısı Cengiz Aytmatov
, Kırgızistan’ın Talas bölgesinde, Şeker adlı köyde 12 Aralık 1928′de
dünyaya gelmiştir. Babası Törekul Aytmatov ;Annesi, Tatar Türklerinden
Nagim Gamzeyova hanımdır. Çocukluk yılları 2. Dünya harbine rastlayan ve
1945′te savaşın bitmesiyle yeniden eğitim hayatına dönen Aytmatov,
1950′de Kırgızistan Ziraat Enstitüsü’nü bitirmiş bir ziraatçıdır. Ancak
edebiyata olan tutkusu onu ziraatçılıktan ziyade edebiyata çekmiş ve
edebiyat eğitimi almak için Devlet Edebiyat Enstitüsü’ne devam etmiştir.
Eserlerini Rusça ve Kırgızca kaleme alan Cengiz
Aytmatov, eserlerinde başta Ruslaştırma politikası olmak üzere, Kırgız
Türkleri’nin tabii hayatlarını, yabancılaşmayı, modernizm karşısında
tabiatın tahrib edilişine kadar pek çok meseleyi eserlerinde usta bir
uslübla kaleme alma başarısını göstermiş nadir sanatkarlardan biridir.
Dünya çapında ünlü bir edebiyatçı olarak adına iki defa jübile yapılan
(1988′de 60.yıl , 1998′de 70.yıl) , hakkında konferanslar ve sergiler
düzenlenen Aytmatov, halen yazarlığın yanında Kırgızistan ‘ın
Lüksemburg Büyükelçiliği görevini yürütmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder