ESERİN KONUSU:
Halide Edip Adıvar’ın 1. Dünya Savaşı sonrasından cumhuriyetin ilan edilinceye kadar yaşadığı anıları anlatılmaktadır.
ESERİN ÖZETİ:
30 Ekim 1918’de İngilizler’in İstanbul’u işgal
etmesiyle Türk insanının durumu yorgun, şaşkın ve canından bıkkın bir
haldeydi.
Yıllarca süren savaştan, sefaletten sonra bir de yurdumuzun
işgal edilmesi, yani özgürlüğümüzün elimizden alınmak üzere olması Türk
insanını bu hale getirmişti. İstanbul’da yaşayan, çoğunluğunu genç
subayların oluşturduğu milliyetçiler, gizli dernekler kurup İtilaf
Devletleri’nin toplattığı silahları Anadolu’ya kaçırmaya çalışıyor, bir
yandan da memleket için kurtuluş yolları arıyorlardı. Halide Edip, bu
derneklerin başkanlarına yakın biri olarak, milliyetçilerin bir araya
gelip toplantı yapmak için ne büyük zahmete katlandıklarını bizzat
yaşamıştır. Halk ise gazeteler sansür altında olduğundan, olan bitenden
habersiz, padişahın İngilizler’le kurduğu yakınlıktan ve İngilizler’in
medeni bir devlet olmasından dolayı Anadolu’yu Osmanlı Türklerine
bırakacaklarını sanıyordu. Bizi savaşa sokan ittihatçıların çoğu
Meclis-i Mebusan’da vekildi ve halk bunlara tepki duyuyordu. Bunu fırsat
bilen Tevfik Paşa meclisi kapatmıştı. 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların
İzmir’i işgalinden sonra İngilizler Anadolu’ya giden bütün yolları
tutmuşlar, tenha yolları da Osmanlı içindeki Hristiyan çetelerine
tutturmuşlardı. Dernekler faaliyetlerine devam edemez olmuş, Halide Edip
gibi milliyetçi kişiler hakkında idam kararları çıkarılmaya
başlanmıştı. Özellikle Halide Edip’in Sultanahmet mitinginde söylediği
“…hükümetler düşmanımız, milletler dostumuz ve kalbimizdeki haklı isyan
kuvvetimizdir.” sözü şimşekleri kendi üzerine çekmişti. Daha fazla
İstanbul’da kalamayan milliyetçiler Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasıyla
Anadolu’ya kaçmaya başlamışlardır. Bu kaçış ikişer üçer kişilik gruplar
halinde ve çok tehlikeliydi. Düzenli olarak silah kaçıran ve
milliyetçilerin güvenliğini sağlayan, İzmit’teki ve Adapazarın’daki en
kalabalığı 80 kişiden oluşan çetelerdi. Bu çeteler, geceleri
milliyetçileri köylerde ağırlıyor, yağmur, çamur, yorgunluk gibi zor
şartları hiçe sayıyorlardı. 11 gün süren yolculuğun ardından Ankara
Garı’nda Mustafa Kemal ve halk tarafından karşılanan Dr. Adnan ve
Halide, o gün bir eve yerleşir ve hemen ertesi gün eski Ziraat akültesi
binasında olan karargahta çalışmaya başlarlar. Erzurum Kongresi ve Sivas
Kongresi’nden sonra yeni bir meclis kurulması zorunluluğu gündeme
gelmişti. Mustafa Kemal her ilden ikişer milletvekili seçilip Ankara’ya
gönderilmesini talep eder. 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi kurulur
ve Mustafa Kemal meclis başkanı seçilir.
Bu olaya muhalefet olan Hilafet yanlılarının kurduğu
ordu, meclisin kapanması için Ankara’ya doğru yürüyüşe geçer. Bu isyanı
bastırabilecek bir tek bu çeteler vardı. Mustafa Kemal bunları
durdurmak için Çerkez Ethem’i görevlendirdi. İzmit’te gerçekleşen bu
kuvvetlerin çarpışmasından Çerkez Ethem galip geldi. Bu galibiyet
çetelerin itibarını artırdı. Ali Fuat Paşa bile üniformasını çıkarıp
dağlara çıkmıştı. Çeteler büyük bir kuvvet olmalarına rağmen ordunun
himayesine girmeyi reddediyorlardı. İhtiyaçlarını da halktan zorla
karşıladıkları için de sürekli sorun yaratıyorlardı.
İlk iş olan düzenli ordunun kurulması, Aralık ayının
sonlarına doğru, büyük kavgalarla gerçekleştirildi. Ethem’in 3 bin
kişilik ordusu, 100 makineli tüfeği ayrıca 4 topu vardı. Bu gücüne
güvenerek meclise; faaliyetlerinin durdurmasını, halkı yeniden savaşa
sokmamasını, İstanbul hükümetiyle işbirliği yapmasını söyleyen bir
ültimatom gönderdi. Yunanlılar Bursa’ya yürümeye başlamıştı ama Ethem’le
Albay Refet, yani kardeşler savaşıyordu. Ethem düzenli odunun
kuvvetlerine karşı koyamayıp kuvvetlerini geri çekmek zorunda kaldı.
Ordumuzla 11 Ocak’ta (1.İnönü) Eskişehir’in batısında karşı karşıya
gelen Yunanlılar Albay İsmet komutasında ağır bir yenilgiye uğradılar.
Bundan dolayı, toplanan Londra Konferansı’na Ankara’dan da temsilcileri
çağırdılar. Sevr’in bir benzeri olan bu konferanstan bir sonuç
alınamamış ve Yunanlılar Afyaon’dan saldırıya geçmişlerdi. 31 Mart’ta
(2.İnönü) yine bozguna uğratılan Yunanlılar geri çekilmek zorunda
kaldılar.
Bu dönemde askerlere yardım amacıyla Hilal-i Ahmer
(Kızılay) Hastahanesi’ne gönüllü olarak hastabakıcı olarak Eskişehir’de,
cephe gerisindeki bir hastahanede çalışmaya başladı. Bu arada
Yunanlılar boş durmuyor İzmir’I bir silah yığınağı haline çeviriyordu.
Bunda İngilizlerin Yunanistan’a yaptığı silah ve maddi desteğin büyük
payı vardır. Hazırlıklarını tamalayan Yunanlılar bizim 4 katıumız kadar
bir kuvvetle, 9 Haziranda saldırıya geçtiler. Bu saldırılara karşı
koyamayan ordumuz, toparlanmak için Sakarya’nın doğusuna çekildi.
Bu geri çekilme mecliste büyük çalkantılara neden
oldu. Yapılan oylamayla Mustafa Kemal başkomutan seçildi. Tekalif-I
Milliye emirleri çıkartılıp ordumuzun ikmal işleri halk tarafından
yapıldı. Ordunun kurulmasında en çok emeği geçen Refet Paşa durmadan
çalışıyor, memleketin her tarafını arayıp, tarayıp gönüllü askerler
topluyordu. Savaş başladığında 25.000 askerimiz vardı. Bunların
16.000’i şehit olmasına rağmen savaş sonunda 40.000 askerimiz vardı. 2
ay gibi kısa bir sürede hazırlıklarını tamamladı. İçindeki milli
duygularla sürekli dürtülen Halide, silah altına girmeye karar verir.
Mustafa Kemal’in karargahında çalışmaya başlar. Buradaki görevi, günlük
zaiyat raporlarını tutmak ve yabancı gazeteleri takip edip, yabancı
kamuoyunun savaşla ilgili düşüncelerini çevirip Mustafa Kemal’e
iletmekti. Ordumuzun Yunanlılara göre sayısının az olmasından dolayı
güzel bir savunma planı yapıldı. 25 Ağustos’ta çarpışmalar başladı.
Fedakar Türk askerleri öleceklerini bilseler bile mevzilerini terk
etmeyip çarpışırlar ve mevzilerimize Yunanlıları sokmazlar. Savaş 22 gün
sürmüş ve dünyanın en uzun süren meydan muharebesi olmuştur. 19
Eylül’de başlayan yunan geri çekilişi 16 Eylül günü sonlanmıştı. Artık
zafer bizimdi.
Mustafa Kemal’in sabahlara kadar çalıştığını yakından
takip eden Halide ona “Savaş bitti. Artık dinlenmeye çekilme vaktiniz
geldi.” dediğinde sert bir tepkiyle “Asıl savaş bundan sonra başlıyor.”
cevabını almıştı.
22 Eylül’de Mudanya Mütarekesi imzalanmış resmi
olarak savaş galibiyetimizle bitmişti. Yunanlılar kaçarken geçtikleri
köyleri yakıp yıkmışlardı. Bu savaşta onbaşı rütbesi alan Halide’nin bir
görevi daha vardı. Tetkik-i Mezalim Heyeti’nin başına geçmek ve
Yunanlıların verdikleri zararları tespit etmek, Anadolu insanına ettiği
işkenceleri kayıtlara geçirmekti. Çok acı olayların yaşandığı Anadolu
köylerinde halkın yaşadıkları anlatmakla bitmez. Yakup Kadri
KARAOSMANOĞLU, Yusuf AKÇURA ve bir fotoğrafçının olduğu bu heyet
çalışmalarını bitirdikten sonra Ankara’ya döner. Döndüğünde, asker
üniforması giyen küçük çocuklar, Halide’nin dikkatini çeker. Bunların
neci olduklarını yanındaki yüzbaşıya sorar. Bunlar Kazım Karabekir
Paşa’nın evlat edindiği, yaşları 6 ile 14 arasında değişen, ailelei
savaşta ölmüş, 2 bin kadar yetim Türk çocuğu idi. Bu örnek davranışından
dolayı Kazım Paşa’yı ziyaret edip tebrik eder.
Halide Edip yurdumuzun düşmanlardan temizlenmesinden
duyduğu huzurla eşyalarını toplayıp İstanbul’a, çocuklarının yanına,
doğup büyüdüğü eve döndüğünde Mahmure ablasıyla çocukluk günlerinde
olduğu gibi kucaklaşır.
ESERİN ANAFİKRİ:
Her konuda risk almaktan korkup kaçmamalıyız. Eğer Mustafa Kemal kendi
hakkında çıkarılan idam cezasından korkup bir kenara çekilseydi, bugün, bu ülkede yaşamıyor olacaktık.
Hiçbir zaman sürü psikolojisiyle bir yere
takılıp gitmemeliyiz. Yaptığımız her hareketi, söyleyeceğimiz her sözü
inceden inceye düşünmeliyiz.
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ:
HALİDE EDİP ADIVAR: Kısa boylu, ingilizce ve
fransızca bilen, tanştığı insanlarla çabuk kaynaşan, etkili konuşmalar
yapabilen vatansever bir kadın, hastabakıcı, gazeteci, yazar, asker,
çevirmen.
ADNAN ADIVAR: Çalışkan, insanlar arasındaki fikir
uyuşmazlıklarını gideren, yüreği vatan sevgisiyle dolu bir doktor.
Sağlık Bakanlığı ve Meclis İkinci Başkanlığı yapmıştır.
Mahmure: Hlide Edip’in evinde çalışan, ayrıca ona arkadaşlık eden bir mürebbiye.
ESER HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kitap, ülkemizin kuruluş yıllarında
çektiği çileleri başarılı bir şekilde dile getirmiştir. Fakat yazarın
uslübü günümüz Türkçesine göre biraz ağırdır. Cumhuriyetin 5 yıl
öncesine kadar olan bölüme ait bilgi edinmek isteyen arkadaşlarıma
okumalarını tavsiye ederim.
KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
1882’de İstanbul’da doğmuş, 9 ocak 1964’te İstanbul’da ölmüştür.1901’de Amerikan Kız
Koleji’ni bitirir bitirmez Salih ZEKİ ile evlenmiş
Ayet ve Zeki adında iki oğlu dünyaya gelmiştir. Salih ZEKİ’nin ikinci
defa evlenmesi nedeniyle ondan ayrılır.1917’de ikinci eşi olan Dr. Adnan
Adıvar ile evlenir. Savaş Yıllarında eşi ve Mustafa Kemal için
çevirmenlik yapmış, Kızılay’da çalışmıştır. Ordudaki çalışmaları
nedeniyle önce onbaşılık sonra da başçavuşluk rütbesini almıştır. Fakat
o, halkın da benimsediği onbaşı rütbesini kullanmıştır.
1839’da İstanbul Üniversitesi İngiliz Edebiyatı profesörlüğüne tayin edilmiştir.
1950 yılına kadar bu görevinde kalan Halide Edip, 1950-1954 yılları arasında İzmir milletvekili olarak meclise girmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder